Bedenimizin zararlı tüm nesnelerle mücadelesi ufkumuzda yeni bir çığır açacaktır. Bu zehirlerin bir kısmı metabolizma faaliyetinin bir yan ürünüdür. Bir kısmı da çevreden gelen unsurlardır. İnsan vücudu bir kimya labaratuvarı gibi hiç durmaksızın bedenin ürettiği zehirlerden kendisini arındırmak zorundadır. İdrar,dışkı,terleme, soluma ve safra yoluyla bu zararlı maddeleri atmaya çalışır. Bu işlemin baş aktörleri karaciğer, böbrekler, akciğer ve barsaklardır. Bu arındırma eylemi yetersiz kalırsa vücutta birçok olumsuz belirti kendini göstermeye başlar.
BEDENİN ZEHİRLERDEN ARINDIRILMASI (DETOKS KÜRLERİ)
Detoks işlemini tam olarak beceremeyen insan bedeni, daima yorgun ve halsiz olur. Çevremizde, uyku sorunları olan ve her yeri ağrıyan çaresizlik içinde ömür tüketen ve bunun nedenini çözemeyen çok sayıda insan vardır. Endüstriyel ve kimyasal hatta nükleer atıklar, kontrolsüz bir durumda çevremizi kirletmektedir. Bu çevrede yaşayan tüm canlıların aldığı gibi bu zehirler devamlı olarak insan bedenine de girmektedir.
VÜCUDU ZEHİRLEYENLER
Endüstriyel atıklar havadaki gaz ve egzoz emisyonu, filtresiz bacalardan çıkan zehirli dumanları soluyan, kimyasal atıkların karıştığı suları içen canlılar sadece biz insanlar değiliz elbette. Yaşayan bitki örtüsü, balıklar, kuşlar ve diğer tüm hayvanlar da bu katliamdan nasibini alıyorlar. Bu hayvanları veya bitkileri yiyen biz insanların zehirlerden etkilenmemiz an meselesi. Bunun yanı sıra güya verimi artırmak için seralarda hormon verilerek yetiştirilen, görünüşü güzel fakat tadı kötü birçok sebze ve meyveden aldığımız zehirleri de söylemeden geçemeyiz. Suni gübreler ve tarım ilaçları yüzünden birçok kişi yavaş yavaş zehirleniyor.
Zehirler sadece bunlar değil elbette. Şeker için iyi tanınmayan başka bir zehirdir diyebiliriz. Un, şeker, yağ ve tuz bu çetenin üyeleri. Detoks işleminde şekerden başlamak gerekir. Aslında doğada, meyvelerde ve balda gerekli olduğu kadar vardır.
Fakat insanoğlu rafine şekeri özellikle onun ayar tutmaz küp şeklini icat ettikten sonra hesapsız miktarda şeker tüketmeye başladı. Aslında bu beyaz şeker vücut için yabancıdır ve ona tahammül etmeyi hala becerememiştir.
Kolalı içkiler glisemik endeksi yüksek olan şekerle yapılmış olmakla beraber insan sağlığı için çok zararlıdır. Bunun dışında ülkemizde çaylara atılan sayısız şekerin de her gün biraz daha bizi zehirlemekte olduğunu unutmamak gerekir.
ZEHİRLER
Besinlerin raf ömrünü uzatmak için,suni tat ve kokular eklemek için içlerine katılan katkı maddelerizehirden başka ne olabilir. Hazırlanışından saklanışına kadar hemen her safhası besin kalitesini azaltacak aşamalarla dolu olan gıda teknoloji artık hiç güven vermiyor. Eskiden yaşlıların yedikleri besinlerde hiç tat kalmadı dedikleri yıllarda besinleri bozan ve çevre kirlenmesine yol açan günümüzdeki hormonlu gıdaları tanımıyorlardı bile.
Aslında sorun o dönemler oldukça masumdu. Tat hücrelerinin fonksiyonları bozulmuştu sadece. Bugün artık genç yaştakiler bile çocukluk lezzetlerine veda etmek zorunda kaldılar. Şimdiki çocuklar hiçbir zaman bu doğal tatları bilmeyecek
Şu ana kadar söylediklerimiz bilmeden vücudumuza giren zehirler. Şimdi sıra bilerek aldığımız zehirlere geldi.Alkol, sigara, kahve, şeker ve bazı ilaçlar. Bu alışkanlıklardan yavaş yavaş uzaklaşmak daha iyisi tamamen vazgeçmekte geç kalmamak gerek.
Aşırı şeker tüketilmesi sonucu insanlarda baş ağrısı, halsizlik, aşırı duyarlılık, diyabet ve kilo fazlalığı gelişebilir. Şekeri de diğer detoks işlemlerinde olduğu gibi giderek azalan bir şekilde terketmek gerekir. Şekeri ırakırken onun yerine suni tatlandırıcılar ve tatlı meyve suları alınmamalıdır. Şeker arzusu daha fazla su içerek azaltılmaya çalışılmalıdır. Günde 10 bardak çay içen bir Türk insanı içine ikişer şeker attığını varsayın.
Alınan bu 20 şeker yaklaşık 600 kalori eder. Hem alınan fazla enerjinin kiloya dönüşümü hem de rafine beyaz şekerin metabolizmada meydana getirdiği tahribatı hatırlatmakta yarar var.